9102,02%-1,02
39,66% 0,14
45,71% 0,12
4279,23% -0,27
6910,88% 0,00
Gerçekçi olmayı neden denemiyorsunuz ki?
Dün gece Karabük Spor, Bandırma Spor maçını izlerken, sabaha konumuz Erzurum Spor FK olsun diye niyetlenmiştik.
Hiç uzatmadan kısaca yorumumuz, Erzurum Spor FK; sezon içerisinde göstermiş olduğu performans grafiği doğrultusunda, gayet de başarılıydı.
Hem de tüm olanlara karşı…
Gerekçemiz ise swot analizimize göre, her şey aleni olarak zaten ortada.
Var olanlar, gelinen nokta, yaşananlar ve bitiş noktasındaki konum.
Büyük bir çoğunluğumuz çok iyi biliyor ki sezon başında bu yaşananları ve gelinen noktayı kimseler tahmin dahi edemiyordu. Hatta yanı başımızdakilerin birçoğu lige veda edeceğimiz havasına dahi girmişti.
Aslında ligin zirve noktasında iken, az biraz daha bu takımın elinden ve biraz daha fazla tutulmuş olunsa idi, şu anda süper lig hazırlıkları konuşuluyor olunacaktı. Ancak önemli birkaç tane kendi sahamızda oynadığımız karşılaşma dışında, birilerini stadda göremediğimiz için gelinen bu aşamada havanda su dövmek daha kolay gelmektedir. Kaldı ki gelinen karşılaşmalarda da, o birilerimiz bedavadan hem de protokol sıralarında sadece reklam amaçlı boy gösterdiğinden dolayı da sonrası olmamıştır.
Kimdir bu birileri? Diye bir soru gelecek olur ise, hemen şehrin erklerinden bahsedebiliriz.
Mesela bürokratlarından, STK temsilcilerinden, kamu kurum ve kuruluşlarının idarecilerinden, iş insanlarından, sözde kanaat önderlerinden, sözde akil insanlarından, sözde sanatçılarından, sözde aktivistlerinden, şehir dışındaki ilimizin adını taşıyan ve sözde tanıtımımızı ve kalkınmamızı sağlayacak adımları attıklarını ifade eden (!) dernek başkanlıklarından bahsediyoruz.
Daha sı çok yazarız yazmasına da; bu adını zikrettiğimiz zevat, çok söylediğimiz için vurdumduymaz, çok yazdığımız için de huysuz olduklarından dolayı ne söylesek alışkanlık yaptığından ve “tınnn” diye bir taraftan vurup öte yandan çıktığından lafımız boşta kalmaktadır.
Sonrasında da birilerine “sahipsiz memleket” ajitasyonuyla “küçük Emrah” tiplemesini oynamak kalıyor.
Ama ne yazıktır ki kimsenin aklına gerçekler gelmiyor, değil mi?
Mesela bu takımın parasının olmayışı!
Mesela; bu takımın takviye oyuncusunun olmayışı, bu takımın stadının olmayışı!
Mesela; bu takımın ne iç saha da, ne de dış sahada hatta ve hatta hiçbir platformda elinden tutan birilerin olmayışı!
Sağa bakıyorsun; bir avuç gerçek taraftar, Mehmet Sekmen, Ahmet Hacımüftüoğlu, İbrahim Küçükoğlu, Adem Yurdagül ve imkan buldukça Mustafa Çiftçi ve şehirde oldukça Selami Altınok. Bilhassa İstanbul'da Deplasman kurtarıcımız ise Murat Şahsuvaroğlu…
Soluna bakıyorsun; resmin diğer tarafından aynen yansıması.
Sonrası yok bunun.
Olmadı da…
Ama protokol sıraları hınca hınç dolu ve kim oldukları belli değil. Onları o koltuklara kimin oturttuğu ise muamma!
İyi gün dostu eksik olmayan takımın, kötü günde kapısını bırakın çalmayı önünden geçen yok.
Ahmet Dal buna ne yapsın.
Adamcağız geçen sezon başlamadan müteaddit defalar, talipli olan gelsin dedi. Kimselerden ses çıkmadığını, “geleceğim” diyenlerin gelmediğini hepimiz gördük.
Ki
Mehmet Başkan maddi desteğini sürdürsün, başkanlığı ben yaparım diyen reklamcılara da kimse kulağını zaten asmadı.
Sonuç olarak tüm yaşananlara rağmen bu takım; tüm elemanlarıyla, tüm değerleriyle, tüm inançlarıyla, büyük bir özveriyle sezonunda “başarılı” olarak görülmüş, sezonu da altını özellikle çizerek belirtelim ki olması gerektiği gibi kapatmıştır.
Peki;
İstenilse idi süper lige çıkılır mıydı?
Elbette çıkılırdı.
Maddi imkân takviyesi yapılsa idi, masada ve perde arkasında sahaya yansıyan politikaları takip edecek, çalınan puanlara ve yapılan haksızlıklara dur diyebilecek bir lobisi olsa idi, bir avuç taraftara destek olarak, ayrıca şehir tüm gücüyle bu takıma sahip çıksa idi şu an bizde elbette süper ligde idik.
Hem de 2. olarak…
Ve madalyonun diğer bir tarafı daha var, süper ligin süper takımlarının da bu işe tıpkı TFF gibi sıcak bakmadığı gerçeği. Adamların tek bir futbolcusunun sadece sigortasının bu şehrin kalkınma kredisi olarak geçebilecek seviyede iken, sahası olmayan bir şehirde eksi bilmem kaç derecede gelip futbolunu oynamasını beklemek, hayal kurmanın bir üst derecesini geçer diye düşünmek lazım bence.
Kaldı ki geçmiş olduğumuz yıllar yıllar öncesinde Fatih Terim bu konuda fikrini apaçık ifade etmişti. Tıpkı bir spikerin, bir futbolcunun apaçık ifade ettiği gibi…
Bizim memleketin bir meşhur sözü vardır hani ayağını yorgana göre uzatmak diye.
Hatırlatalım dedik, sonra ardımızdan söylenmesinler sakın, ayranları yok içmeye at ile giderler bilmem ne yapmaya…
Az biraz düşünelim,
Bu konuda gerçekçi olmak gerekmiyor mu?