10331,31%1,61
40,07% 0,06
46,96% 0,01
4273,80% 0,18
6833,05% 0,21
Artık bu saatten sonrasında meclisten içeri olsun sözümüz (12)…
yorumhaber/gözlem/değerlendirme/yazı dizisi
Her zaman demişimdir yine diyorum. Hem de altını kalın çizgilerle belirterek söylüyorum. Bu şehirde üretici olmak, üretmek ve hatta daha da ileri gidip fabrika açmak deliliktir.
“Tüccar” olmak, “Esnaf” olmak, “Sanayici” olmak, üretmek ve birde ürettiğin ürünün insanlar tarafından kullanılmasını görmek bulaşıcı bir hastalıktır.
Bu hastalığa yakalanan insanların iflah olduğu pek görülmüş şey değildir!
Bu özel insanlar; yeni bir ürün, yeni bir çalışma ve kalite artırımı, kapasite artırımı derken vaktin nasıl uçtuğunu bile göremez.
Üstelik,
Bir de işin tüccarlık tarafı da var ise o zaman değmeyin garibimin keyfine.
İkisi bir arada tadında kaymak…
Ham maddesiydi, alacağıydı, vergisi – sigortasıydı, işçisiydi, bankasıydı diye cebelleşirken bir ömür heba olur gider de yine farkına varamaz...
Ancak, bu durumun lezzeti sıkıntısından fazlacadır.
Vücuda da bulaşmış bir kere daha kurtuluşu yoktur. İflas etse, bulduğu ilk sermayede kaldığı yerden devam eder, elinde avucunda ne var ise yeniden, yeniden harcar durur. Dedim ya bulaşıcıdır, kurtuluşu yoktur bunun… Daha fazla kazansa daha fazla vergi öder, daha fazla işçi çalıştırıp istihdam artırır, daha fazla ürün imal edip, hem kendi eksenini hem de bulunduğu ilin eksenini genişletir.
Bu arada zannetmeyin sakın o kazandıkça yediği içtiği de artar.
Aynı ekmeğini yine aynı fırından alır, aynı çorbayı yudumlar.
Ne bir eksik, ne bir fazla!
Bu tür insanlar bulundukları yerleri mamur hale getirerek, kendi ufuk genişliklerini aşılamaya çalışırlar. Fikirleri, hareketleri ve hatta saate bakış açıları bile farklıdır. İmkânsız gibi görünen en sıkıntılı bir durum, onların farklı bir bakış açısı neticesinde imkânlı hale gelir. Ve bunun adına ön görü denir, önsezi denir ve en önemlisi de tacir aklı/ticari zekâ denir ki, normal kimseler akıl sır erdiremez.
Yani anlaşılacağı gibi normal bir yaşantıları olmadığı gibi, normal oldukları da söylenemez!
Bu insanlar bulundukları yerlerde tahammül edemedikleri o kadar çok şey bulurlar ki, saymakla bitmeyeceği gibi sonu da gelmez. Öyle “imkânsız” kelimesi, “mümkün değil” kelimesi, “yapılamaz, getirilemez, alınamaz” kelimeleri onların en nefret ettiği ve inançlarına ters gelen durumlardan sadece bazılarıdır. O yüzden dir ki bu tür insanlar; yön verirler, yol verirler ve yönlendirirler.
Bazen bir insanı, bazen bir yöreyi, bazen de bir şehri ve hatta ülkeyi…
O yüzden ben onları tanıdığım günden bu yana, aflarına sığınarak hep “deli” olarak nitelendirmişimdir. Çünkü yaptıkları gerçekten ama gerçekten akıllı insanların işi değildir…
Zafer Ergüney’de işte bu delilerin başında gelen ve bu şehrin yetiştirmiş olduğu en büyük delilerinden sadece birisidir. Zannedilmesin ki Zafer Ergüney bu duruma öyle oturduğu yerde, özellikle de aramızda bulunan bazıları gibi babasının veya amcasının hatta ve hatta soyadının varlığıyla öyle hop havadan geldi…
Geçtiği yolların sıkıntılarını, kaybolduğu çıkmaz sokakların hayal kırıklığını, mücadele ettiği imkânsızlıklarla olan umut direnişinin, yalnızlık meydanındaki tek başına savaşının izleri halen daha şehrin tarihiyle yaşayan “Gar” duvarlarında, şehrimizin gururu olan birçok büyük şirketinin koridorlarında, bu şehrin isimsiz kahramanı olarak reklamsız ve yalın atılan STK faaliyetlerinde yankılanmaktadır.
Zafer Ergüney o mikrofonun başına, bu kadar kolay mı geldi zannediyorsunuz?
Hazır bu konu açılmışken, benden demesi; mikrofonun başına gelmiş bir deli yakalamışken, sakın bırakmayın derim. Önümüzde bu şehrin adım olarak atması mecburen olan, zaruri olan, olmazsa olmazı olan o kadar çok yolu var ki.
Bu adam; verilen vaatlerin yerine getirilmemesini, verilen sözlerin tutulmamasını sorgulayabilecek ender yüreklerden birisidir.
Ve hatta bu şehrin sıkıntılarının çözüm noktasında çare olabilecek deli yüreklerinden birisidir.
Şunun şurasında Ticaret Odasının seçimlerine ne kaldı ki? Lütfi Abiden sonra bu şehre yeni bir deli, yeni bir abi lazım değil mi? Bu şehrin ağabeylik makamının Lütfi abiden sonra halen daha doldurulamadığının farkında değil misiniz?
Kadim şehrimdeki gerçek delilere bir düşünün derim.
Bu arada birilerinin Saim Özakalın başkanın ismini fısıldadığını (!) duyar gibiyim.
Yok; o deli falan değil, o tam akıllı çıktı.
Bu şehrin öyle reklam amaçlı birileriyle magazin tarzında fotoğraf albümü oluşturup, muhatap olunamayan, sözüm ona sekreter notlarıyla yönlendirilen ve ulaşılamayan sosyete tarzında abilere değil; Zafer Ergüney gibi gerçekten deli yürek olup, hangi adımında, nerede ve nereye doğru dertsiz başını derde sokacağı tahmin dahi edilemeyen abilere ihtiyacı vardır.
Mademki bu saatten sonra sözümüz meclisten içeri olsun dedik; o zaman şurası çok iyi biline ki, bu deli yüreklerin bize ihtiyacı yok. Diledikleri meydanda diledikleri diyarlarda çok rahat bir şekilde ve hatta iddialı olarak söylüyorum çok daha büyük imkânlarla bu savaşlarına devam edebilirler.
Asıl bizim, bu kadim şehir Erzurum'un bu deli yüreklere ihtiyacı vardır.
Rabbim delilerimizin sayısını artırarak, başımızdan eksik etmesin…