9203,37%1,11
39,62% 0,16
45,68% 0,20
4296,95% 0,15
6933,62% 0,33
Soru: Azerbaycan 9 Mayıs'ı kutluyor. Rusya'dan ayrılırsa bu mantıklı mı?
Cevap: Bu soru sanal alemde Türk grupları tarafından sıkça soruluyor ve 2019 yılında Sivas Cumhuriyet Üniversitesi'nde yazar olarak röportaj yaptığımda bana bu soruyu sorduklarını hatırlıyorum. Aslında 9 Mayıs Zafer Bayramı'nı Amerika, İngiltere, o dönem Rusya'ya bağlı 15 cumhuriyet ve bu cumhuriyetler kadar olmasa da Batılı ülkelerin çok büyük acılar çektiği Rusya'ya yönlendirmek yanlıştır. Fransa, Polonya, Romanya, Yugoslavya, Macaristan, o zamanki adıyla Çekoslovakya vs. Bunun adı faşizme karşı birleşmek ve öncelikle fiziki darbe vurmaktı.
II. Dünya Savaşı'nda 55 milyon insan öldürüldü. İnsanlık tarihinin en kanlı savaşları arasında en çok insanın öldürüldüğü vahşi bir olaydır, ayrıca Auschwitz kamplarında binlerce insanın diri diri yakılması ve gaz odalarında boğulması tarihin karanlık yüzüdür. Heather Morris'in "Auschwitz Dövmecisi", Svetlana Aleksiyeviç'in "Savaş Kadınsı Bir Yüz Değildir" ve "Onlar Son Tanıklar" gibi belgesel romanları okumak yeterlidir.
O dönemde Azerbaycan'ın nüfusu 2 milyonun biraz üzerindeydi. 640 bin soydaşımız savaşa katılmış, 300 binden fazla Azerbaycanlı, yani nüfusun yüzde 10'undan fazlası şehit olmuş veya sakat kalmıştır. İlkokul öğretmenimiz Hasan (Çolag Hasan) iki bacağını kaybetmişti. Fabrikada çalıştığım dönemde mühendis Bahman adında bir iş arkadaşım vardı, kolunu kaybetmişti. "Bahman'ın kolları yok" derlerdi. Çocukluk anılarımız savaşla yara aldı.
Amcalarımdan ikisi askere gitti, biri geri dönmedi, her akşam ailece bir araya geldiğimizde babaannemin gözleri yaşarır, ağlardı.
"Savaşta kazanan olmaz" adlı romanımda bunu anlatmıştım.
Hiçbir savaşın sonunu zafer olarak görmüyorum, çünkü milyonlarca insan ya ölüyor ya da hafızaları siliniyor. Savaştan sonra toplumda bir yenilenme yaşandığını söyleyen yazarlar, sosyologlar var, mesela dahi bir yazar saydığımız Dostoyevski. Ona göre savaş gereklidir, insanlar arasında iyilik ve akrabalık duygusu yaratır. Kan dökülerek doğan doğum nasıl bir doğumdur? Peki bundan sonra ne olacak? Dünya yeni bir savaşa gebe. İşte bu yalancı doğumdur. Yerlilik ruhla bağlantılı olmalıdır.
II. Dünya Savaşı sırasında Azerbaycan, Sovyet ordusunun petrol ihtiyacının %80'ini, motor yağı ihtiyacının ise %90'ını karşılayarak savaşın kazanılmasında önemli katkılarda bulunmuştur. Genel olarak, insanlığın kurtuluşu için 55 milyon insanın hayatını kaybettiği, kat kat fazlasının diri diri yakıldığı II. Dünya Savaşı zaferini sadece Rus zaferi olarak kutlamak en azından bir günahtır.
2017 yılında Kırgızistan'ın başkenti Bişkek'teki parlamento binasına Rusça yazılan "Büyük Vatanseverlik Savaşı 1941-45" sloganı beni rahatsız etti. Doğrudur, Sovyet döneminde bu tür sloganlar ülkemizin her yerinde atılırdı. 20 Ocak 1990'da, bir zamanlar faşizme karşı mücadele eden "kurtarıcı" Rus ordusunun, Bakü sokaklarındaki barışçıl halkın üzerinden tanklarla geçmesinin ardından slogan işlevini yitirdi. Rusya "Büyük Anavatan" olarak kabul ediliyordu, şimdi o anavatan bizim için öldü!
Ayrıca o dönemde savaşa katılanların yakalarına "Aziz George Kurdelesi" takılırdı. SSCB'nin dağılmasından sonra gerçek tarihimizi öğrendiğimizde, bu sembolü taşımanın milletimize hakaret olduğunu anladık.
"Aziz George Kurdelesi" 1769 yılında İmparatoriçe II. Katerina tarafından ihdas edilmiş ve üzerinde Rusya uğruna savaşan Rus askerlerine verilen ödüller yer almıştır. Kurulma sebebi ise 93 Harbi'dir, yani ilk olarak o savaşa katılan Ruslara sunulmuştur. Yani özetle yolsuzluk sürecine göz yumduk.
Dostoyevski'nin yukarıda değinilen fikrine geri dönüp yorumlamak istiyorum: Savaş vahşi tutkuları serbest bırakır ve askerler "öldürmezsen ölürsün" ilkesiyle savaş alanına atılırlar. Peki burada insanlık neredeydi? Bahsettiği şefkat duygusundan bu kadar.
Merhamet duygusu insani bir özelliktir, doğuştan gelen bir özelliğin tam ifadesi değildir.
Bir Sovyet doktor, düşman olmalarına rağmen esir düşen yaralı bir Alman askerine yardım ediyordu. Ama yardım etmek zorundaydı, bu bir insanlık göreviydi.
Eğer savaş bir vatanseverlik kültürü yarattıysa, faşizmi yenen bir ordu neden 80 yıl sonra faşist oldu? Yani savaş insani duyguları hiç geliştirmiyor, bilakis vahşeti daha da körüklüyor.
Soru: Yazılarınızdan ve konuşmalarınızdan gurur hakkında bir ders çıkarılıyor. Bu gurur nereden geliyor?
Cevap: Türklüğümden kaynaklanıyor! İşte Peder Asif beni böyle yetiştirdi, bizi, Ocak Çocuklarını böyle yetiştirdi.
İnsanın kendine inanması lazım, kaderini kendisinden başka kimse belirleyemez; ne kimse gökte oturup kaderini yazar, ne de yeryüzünde onu değiştirebilecek bir güç vardır.
Babanın "Semboller" adlı kitabında şöyle bir düşünce vardır: "Homeros'un söylemediği şey şudur: İnsan kaderini kendi dışındaki bir güce emanet ederse oyuncak olur."
Kendimi eski Türklerden biri olarak görüyorum; onlar boyun eğmez ve gururluydular. Kimsenin önünde eğilmeyen, kimseden yardım istemeyen.
Bakın Ermeniler, "Vay canına, bizi öldürdüler, soykırım yaptılar" diyor ve dünyanın dört bir yanındaki parlamentoların önünde başlarını eğip, adaletin sağlanması için yalvarıyorlar. Peki Türk ne yapıyor? Kimseden yardım dilemem, yalvarmam, gelin bana yapılan haksızlığı giderin. Ayağa kalktığında ya kılıçla, ya topla ya da insansız hava aracıyla (silahın türü savaşın dönemine göre değişir, burada Türk faktörü değişmez!) savaşır ve adaleti kendisi sağlar. Tıpkı Karabağ'da olduğu gibi!
Bu Türk gururu ve iradesiydi.
Bizi eleştirenler var, 30 yıldır buna tahammül ettiniz diye... Bu sadece bir tahammül değil, akıllıca bir cevaptı. Bütün dünya karşınızdayken, horoz gibi ortaya çıkıp kendinizi rezil etmenin bir anlamı yok. 1812 yılında Fransa'nın Rusya'ya saldırması üzerine Fransız ordusu Moskova'yı ele geçirdi. Rus ordusunun karşısında iki soru vardı: Ya Moskova kurtarılmasa bile savaşıp öleceğiz ya da geri çekilip kendimizi tahkim edip Moskova'ya saldırıp onu geri alacağız. Kutuzov'a karşı çıkan, Moskova için savaşmamaktan hoşnut olmayan generaller de vardı. Ama Kutuzov'un askeri yürüyüşü düz bir çizgideydi; vatan uğruna göğsünü döverek, körü körüne ölmek kahramanlık değildi. Savaşın kendisi eğitilmek istiyor. Bakın, Karabağ sorunu sadece fiziki güçle çözülmedi, aynı zamanda dünya hegemonyasına karşı siyasi okuryazarlık da gerekiyordu. "Ben seni davet etmedim, sen kendin geldin!" Bizi 28 yıldır esir tutan Minsk Grubu'nun bunu söyleyebilecek iradeye ihtiyacı vardı ve bunu söyleyen de komutanımızdı.
Düşüncelerinize son vermek için şunu söylüyorum ki, beni yetiştiren Asıf Ata Ocaj'dır ve Ocaj yoktan var olmamıştır, Türk tabiatından yaratılmıştır. Gururum inancımdan ve Türklüğümden gelir!